Zaman zaman duyduğumuz olur, uluslararası hava sahalarında uçan uçaklarda doğan bebekler, dünya vatandaşı olurlarmış!
Ama, neden sadece uluslararası hava sahasında uçan uçaklarda doğan çocuklar dünya vatandaşı oluyor da, uluslararası sularda seyreden gemilerde doğan çocukların dünya vatandaşlığından söz edilmiyor?
Yanıt; çünkü gerçekte ve hukuken “dünya vatandaşlığı” diye bir statü yoktur, bu iddia sadece bir “efsanedir”, efsanelere de inanmamak gerekir.
Vatandaşlık, bir devlete aidiyeti ifade eder ve her devlet kendi vatandaşlığını nasıl ve hangi koşullarla kime veya kimlere vereceğini kendisi belirler.
Vatandaşlığın verilmesinde iki sistem vardır: Kan esası ve toprak esası. Toprak esası sistemine göre, çocuğun anne veya babasının vatandaşlığı ne olursa olsun, bir ülkenin sınırları içerisinde doğan çocuk, o ülkenin vatandaşı olur. ABD gibi klasik göçmen ülkeleri bu esası benimsemişlerdir… ABD topraklarında doğan çocuk, doğumla ABD vatandaşı olur.
Kan esası sistemine göre ise, çocuk hangi ülkenin toprağında doğarsa doğsun, anne veya babasının vatandaşlığını alır. Türkiye gibi köklü devlet geleneği olan ülkeler de kan esası sistemine göre vatandaşlık verirler. Bir Türk anneden doğan ya da babadan olan çocuk, ister ABD’de, isterse Almanya’da doğsun, doğumdan itibaren Türk vatandaşı olur.
Uçakta ya da gemide
Hangi esası benimserse benimsesin hemen hemen her ülke, doğan çocuğun vatansızlığını önlemek için bazı istisnaları da kabul etmiştir.
Görüldüğü gibi, vatandaşlık her bir devlet tarafından kendi hukukuna göre verildiğinden, dünya vatandaşlığını verecek bir devlet veya devletler üstü kurum yoktur. Böyle olunca da hukuken bir dünya vatandaşlığı yoktur.
Bu da bize göstermektedir ki, çocuk ister uluslararası hava sahasında uçan bir uçakta, isterse uluslararası sularda seyir halindeki bir gemide doğsun, dünya vatandaşı değil, kan veya toprak esasına göre belirlenecek bir devletin vatandaşlığına sahip olacaktır.
Bu durumu şöyle somutlaştırabiliriz: American Airlines uçağında Atlas Okyanusu üzerinde uçan bir uçakta erken doğum yapan bir Türk vatandaşı anneden doğan çocuk, kan esası gereği annesine bağlı olarak Türk vatandaşı, toprak esasına göre de ABD vatandaşlığını kazanacaktır. Hepsi bu kadar! Dünya vatandaşı diye bir vatandaşlığı olmayacaktır.
Kişiler yaşayacağı yeri, çalışacağı ülkeyi seçebilirler. Ama evlatlık anne ve baba dışında, anne ve babasını seçemez. Buna karşılık ne yapabilir? Anne ve babasına bağlı olarak kazandığı vatandaşlıktan vazgeçip başka ülke vatandaşlığını seçebilir. Bu anlamda da vatandaşlık bir bakıma vatan sevgisinin hukuki göstergesi iken, milliyetçiliğin duygusal göstergesidir.
Bir devlete olan aidiyeti ifade eden vatandaşlık, duygusal bir ifadeden başka bir yönü olmayan dünya vatandaşlığının çok ötesindedir. Birleşmiş Milletler’in dünya vatandaşlığı kavramı ile ilgili bazı eğitim program ve projeleri olsa da, hukuki değil, duygusal ve sosyolojik bir kavram olarak kalmaya mahkumdur.
AB ve BRICS…
Bazı uluslararası organizasyonlar, üyelerinin vatandaşlığının üzerinde ortak bir vatandaşlık statüsü yaratmayı da hedeflemiştir: Avrupa Birliği (AB) vatandaşlığı bunun en somut örneğidir. Şimdilik bunu, her bir üye devletin diğer AB üyesi ülke vatandaşlarına “yurttaş muamelesi” yapma zorunluluğu getirerek sağlamıştır. Her ne kadar İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden çıkması, devletler üstü organizasyonlara aidiyeti ve çok uluslu vatandaşlığı sorgular hale getirmiş olsa da, yine de başta Avrupa Birliği ve BRICS ülkeleri genişlemeye devam ediyor. BRICS ülkelerinin ortak bir kültürleri olmasa da, ileride bu oluşumun da, AB üye devletlerin birbirlerinin vatandaşlarına “yurttaş muamelesi” yapma zorunluluğu getirme şekline evrileceği çok uzak ama beklenebilir bir durumdur. Çok uzak, çünkü böyle bir durumda milyonlarca Çin vatandaşının diğer BRICS üye devletlere akın edeceği tahmini daha gerçekçidir.