Babasını, erkek kardeşini ve annesini kaybeden Hayreddin Çağrı Ezerer (35), 6 yıl önce memleketi Mersin’e dönüp burada bir çiftlik kurarak hayatını Torosların zirvesinde devam ettirme kararı aldı. Art arda yaşadığı kayıplar sonrası hayatını sorgulamaya başlayan Ezerer, “Madde ve mana arasındaki ayrımı somutlaştırdı, yapamadığım şeyleri sorgulamama vesile oldu. Ölüm bunun için çok iyi bir dinamo” diyor. Son olarak annesinin de ölümüyle, “Ölümün bu kadar yakın ve bu kadar gerçek olduğu bir dünyada mutlu olduğum hayatı yaşamak istiyorum” diyerek kendini yollarda bulan Ezerer, “Hayallerimin peşinden koşturmak istiyorum dedim. Toplumun başarılı olmanın çok mükemmel olduğu algısını çöpe atıp sadece başarılı olmanın, yola çıkmak olduğu algısını benimsedim ve buna göre adım attım” ifadelerini kullandı.
‘EVİMİ ONDA BİR FİYATINA İNŞA ETTİM’
Arazisini aldıktan sonra buraya bir ev yapmak isteyen Ezerer, teklif istediği inşaat firmalarının yüksek fiyatları sebebiyle kendi evini kendisi yapmaya karar verdi. Ev yapımıyla ilgili hiç deneyimi olmasa da internetten videolar buldu ve inşaat için gereken ekipmanları da toplayarak kolları sıvadı. O günleri, “Ev yapmam gerekiyor ama para pul kalmadı, toprağa para harcadık” şeklinde anlatarak şunları söyledi:
“İnsan eğer bir şeyi hayal edebiliyorsa yapabilecek potansiyeli olduğu için hayal edebiliyordur. Ben de bu mottoda hayatımı yaşadım. Ev için bir firmadan fiyat istedim, çok yüksek bir rakam söylediler. Bir şekilde barınmam gerekiyor. Ben de Google’dan ev yapımı videoları aramaya başladım. Ancak ev yapmakla ilgili hiç deneyimim yok. Yabancı kaynaklardan da videolar bulmaya başladım, aşağı yukarı bir evin nasıl yapıldığını kafamda hiç deneyimleyemesem de oluşturdum. Aldığım malzeme ve ekipmanların fiyatlarıyla, teklif aldığımız firmanın istediği parayı karşılaştırınca evin malzemeleri, ev yapma ekipmanları dahil onda biri tuttu.”
Kendi evini yaparken pek çok macera da yaşadı. Evinin zeminin ve prizlerin yamuk olduğunu söyleyen Ezerer, “Şimdi hepsine baktığında büyük bir haz duyuyorum” diyerek başına gelenleri, “Evin zeminiyle alakalı bir video izliyordum. Herhalde bunu izleyen o kadar da cahil değildir, zemini dökerken terazi kullanılması gerektiğini bilir demişler ama ben bilmiyordum. Ben döktüm ve ev yamuk oldu haliyle. Uzun bir süre çayı ya da kahveyi silme doldurduğumda dökülüyordu. Bir de prizlerim yamuk. Ahşapları verniklerken, tiner karıştırmam gerekiyordu. Ancak pencereleri ‘açık bırakın’ demiyordu. Ben de sadece cerrahi bir maske takarak bu işlemi yaptım ama bir süre sonra evin içinde dans edip kahkaha atmaya başladım. Son bir işim kalmıştı, priz yerlerini açıp yatacaktım ama prizlerin yerlerini de bu haldeyken açtığım için evdeki tüm prizler yamuk” şeklinde anlattı.
‘4 AYLIK ÖMRÜ KALAN ÇOCUĞA PEYNİR YAPTIK’
Kendi kurduğu markasıyla şimdilerde sertifikalı organik tarım yapan Hayreddin Çağrı Ezerer, amacının aslında hayvancılık olmadığını dile getirdi. Cebindeki son parayla, bir kiraz ve ceviz bahçesi satın alan Ezerer, “Yaz boyunca onların bakımını yapacaktım. En son cevizleri eylül ayı gibi hasat edip Ekvator’un diğer kısmına geçip hayatıma orada devam edecektim ancak işler beklediğimden farklı gelişti” diye konuştu.
Bir gün bahçesinde otururken hikayesinin başladığını anlatan Ezerer, “O süreçte fizyoterapi yaptığım bir köylü ablamız zorla bana tavuk hediye etti. Onlar da ayaklarımın dibinde dolaşıyorlar. Ben de bilgisayarım da bir makale çeviriyorum” diyerek başından geçenleri şu sözlerle anlattı:
“Tam o sırada yürüyüş yapan bir eczacı ve doktor eşi geldi. Muhabbet derinleşince eczacı hanımefendi peruğunu çıkardı. Ben annemi yeni kanserden kaybettiğim için çok hassastım. Çok güzel bir şefkat, merhamet duygusu doğdu karşılıklı aramızda ve benden tavuklarımın varsa birikmiş yumurtalarını istedi. Tabii ki hemen verdim. Arkasından onkoloji bölümündeki diğer arkadaşları ve eşinin hekim arkadaşları aramaya başladı. Ben bir anda akademik kariyerden, Ekvator’dan, yelkenliden tavuk yumurtasının üstündeki gübreleri temizliyor halde buldum kendimi.”
“Arkasından yine çocuğu lösemiyle savaşan bir hanımefendi geldi. 4 aylık ömrü kalan oğlu için peynir rica etti. Alerjik reaksiyon oluştuğu için hiçbir şey yediremiyormuş. İçindeki nitrat dokunuyormuş. Nitratsız da bir şey bulamamışlar. ‘Organik olması gerekiyor ama gerçek olması gerekiyor’ dedi” şeklinde konuşan Ezerer, bunun üzerine hemen gidip bir tane inek aldıklarını söyledi. “Güzel bir şekilde süt verene kadar besledik. Arkasından 1,5-2 iki aylık süreçte kaşar peynir yapmayı öğrendik” diyen Hayreddin Çağrı Ezerer, “Vefatının son bir buçuk ayında çok şükür peynirini tostunun içerisinde yedirebildik” dedi.
’16 GÜN BOYUNCA MAHSUR KALDIM’
Kırsala taşındıktan sonra dağda 16 gün mahsur kalarak ölümle burun buruna geldiğine de vurgu yapan Ezerer, son 50 yılın en ağır kışında, 6 metrelik karda ölüm kalım savaşı verdi. Aldığı dağcılık eğitimlerindeki bilgisiyle bir kar mağarası yaparak 6 saat buraya sığındı. Benzeri bir fırtınada vücudunun artık dayanamadığını ve hipoterminin son seviyelerinde bayıldığını anlatan Ezerer, yaşadığı zorluğu şöyle aktardı:
“Bilincim yerinde ama hiçbir yerimi hissetmiyorum, karın içine düştüm. Orada ölsem hemen donacağım. Ocak ayındaydık ve beni muhtemelen karlar eriyince mayıs gibi bulurlardı. Bir gün de depomun üstüne yağan aşırı kar sebebiyle depom yıkıldı ve köpeğim oranın altında kaldı. Jandarmaya telefon edip, ‘Köpeğim burada kaldı ama yaşıyor. O göçüğe giriyorum. Eğer 15 dakikada bir rapor vermezsem bilin ki göçüğün altında kaldım. Köpeğimi bırakamam’ dedim. Oradan birlikte çıktık ve birbirimizi sarılmamız inanılmazdı. Bir keresinde de ben donmak üzereyken beni ısırmasıyla kendime geldim.”
‘KÖYDE 5 KURUŞSUZ GEÇİNEBİLİRSİNİZ’
5 kuruşsuz dahi köyde geçinilebileceğine dikkat çeken Hayreddin Çağrı Ezerer, köylerde çok fazla yevmiyeciye ihtiyaç olduğunu ve sadece yol parasının gerekli olduğunu dile getirdi. Köy hayatı yaşamak ya da hayvancılık yapmak isteyen birinin bin TL sermaye ile bile çok rahat bir şekilde kırsalda yaşayabileceğini söyleyen Ezerer, “Ancak hayali kendi işini yapmaksa bir arazi satın alabilir. Düzgün bir üretim yapabileceği arazinin dönüm fiyatı 50-60 bin TL’den başlıyor. Örneğin bir kadının 3 dönüm arazide üretebileceği ve para basabileceği pek çok ürün var. Sadece üç dönüm arazi alacak parası olan bir insan dağın tepesinde 4-5 ay dişini sıkarsa rahat bir şekilde para kazanabilir, üretim yapabilir ve hayatını lüks bir şekilde idame ettirebilir” dedi.
Lüks derken ne anlaşıldığını önemli olduğunun da altını çizen ve köydeki lüks kavramından söz eden Ezerer, “Bizim dağın tepesindeki en büyük lüksümüz gökyüzü. Bir at binmek, bir tavuğun ayağına batan dikeni çıkartmak. Yani dağın tepesinde konfor alanlarının adı değişiyor. Orada çalışmak için yaşamıyorsun” diyerek duygularını paylaştı:
“Günde 10 defa gübre temizliyorsunuz ama o koku en kötü ihtimalle 15 dakikalık bir duşla geçiyor. Rahmetli annem derdi ki ‘Sine sineye geldiğin insanlara dikkat et.’ Çünkü insan gönül gönüle geldiği zaman karşısındakinin enerjisini olduğu gibi alabilir. Eğer kötü bir insansa duş alsan da, yüz gün uyusan da o içindeki yorgunluk ve kir geçmiyor. Dolayısıyla hiçbir imkanı yoksa bin TL bir sermaye ile çok lüks bir hayat yaşanılabilir. Eğer bu kişi erkekse, ona da gerek kalmayabilir. Büyük çiftliklerde konaklama ve yemek dahil bir maaş sistemi var.”